Osteoartrit Tedavisi

Temel amaçlar; Osteoartrit tedavisinde temel amaçlar şöyle olmalıdır. Ağrıları azaltmak, eklem hareketlerini ve kısıtlanmış olan fonksiyonları yeniden kazanmak herşeyden önemlisi hastalığın gidişini durdurmak ya da yavaşlatmak için gereken her türlü çözümlerin üretilmesidir.

Başlıca tedaviler şunlardır:
a)    Belli dönemlerde istirahat ve hareket kısıtlanması
b)    Fizik Tedavi Yöntemleri (Isı ya da soğuk tedavileri- elektroterapiler)
c)    Ağrı kesici ilaçlar( lokal-oral-rektal-IM/IV/IA)
d)    Kaplıcalar ve su içi tedaviler
e)    Çeşitli yardımcı cihazlar ( dizlik, bandaj, eklem düzeltici, ayakkabı desteği, korse, baston vb) 
f)    Stres kontrolü, hastaları bilgilendirme toplantıları
g)    Cerrahi yöntemler (artroskopi, artrotomi, artroplasti, artrodez, tenotomi, Release op vb)     

a) Belli dönemlerde istirahat ve hareket kısıtlanması

Osteoartritlerde bazı durumlarda hastanın tüm işlerini bir kenara bırakması ve bir süre istirahat etmesi gerekebilir. Ağrının arttığı, eklemlerin şiştiği bu ara dönemlerde istirahat en iyi çözümdür. Bazen ağrılı bir omuzun ya da şişmiş bir dizin hareketlerini bir atel ya da benzeri bir araçla tamamen kısıtlamak da iyileşme sürecini hızlandırır. Bunların süresi hastanın yapılan uygulamalara verdiği cevaba göre uzatılabilir ya da sona erdirilir. 

b) Fizik Tedavi Uygulamaları

Sıcak Soğuk Uygulamalar

Sıcak ve soğuk binlerce yıldır osteoartrit tedavisinde kullanılmıştır. Ağrı, sertlik ve şişmenin arttığı dönemlerde başvurulan buı yöntemlerden beklenen sonuçların geçici olduğu unutulmamalıdır. 

Sıcak Uygulamalar

Genellikle egzersiz ya da diğer fizik tedavi işlemlerine başlamadan önce kasları gevşetmek için kullanılır. Isıtma ya sıcak paketler ya da infraruj ışınları ile sağlanır. Bazı insanlar sıcak havlu şeklinde "nemli ısı" ya da sıcak bir banyo tercih ederler. Ellerdeki ağrılı durumlar sıcak parafin içine daldırılarak tedavi edilebilir.

 

Soğuk Uygulamalar

Enflame dokular üzerine yerel olarak soğuk buz veya soğuk paketler kullanılabilinir. Cilt üzerine direkt olarak kesinlikle soğuk uygulama yapılmamalıdır. Araya havlu veya bir bez koymak uygun olur. Ayrıca modern bir soğuk uygulama yöntemi olarak kriyoterapi olumlu çözümler sağlar.

Soğuk uygulama süresi çok uzun olmamalıdır. Zira tıpkı sıcakta olduğu gibi ciltte yanıklar olabilir. Daha ciddi ve kalıcı durumlarda etkenliği daha fazla olan fakat daha az hissedilen ve ciltte tahriş yapmayan kriyoterapi yöntemleri tercih edilebilir.  

Elektroterapiler

Osteoartrit tedavisinde başta elektroterapi olmak üzere oldukça değişik yöntemler uygulanmaktadır. Ultrason, radar ya da kısa dalga tedavileri aslında sıcak tedavi yöntemleridir. İlki ses dalgalarının diğerleri de elektromagnetik titreşimlerle ortaya çıkar. TENS, Diyadinami, interferens ve diğer akım çeşitleri osteoartrit vakalarında sıklıkla ortaya çıkan ağrılı durumlarda yüz ağartıcı yöntemledir. Deriye bağlanan elektrodların altında ortaya çıkan karıncalanma hissi, yerini hızla ağrısız bir duruma terfi ettrir.  Neredeyse bu yöntemlerin hiç yan etkisi yoktur.

Osteoartrit vakalarında başta, Transkutanöz Elektriksel Nerve Stimülasyonu (TENS) gibi elektroterapi uygulamaları sırasında ortaya çıkan düşük yoğunluklu elektrik sinyalleri ağrıyı ortadan kaldırır ve kısıtlanmış eklem hareketlerinin yeniden başlamasını sağlar.  

Bunun dışında bazı nadir durumlarda magnetik alan gibi uygulamalara da başvurulur.                                                                                       Fizik tedavide; hedef sadece ağrıyı gidermek değildir. Zira eklem içindeki dokuların kendilerini yenilemesine olanak verecek rejenerasyon çalışmalarını destekler. Dokuda biriken metabolitlerin ortamdan uzaklaştırılmasını sağlar ve çevre dokuların gerginliğini azaltır. Artan elastikiyet daha önce zorlukla yapılan hareketlerin daha rahat ve ağrısı olarak yapılmasına olanak tanır.
 

c) Ağrı kesici ilaçlar( lokal-oral-rektal-IM/IV/IA)

Artroz tedavisinde çeşitli ilaç seçenekleri söz konusudur. Ağrı kesiciler, kireçlenmenin oluşturduğu iltihaplı yıpranma bulgularını ortadan kaldıran anti-enflamatuvar(anti-romatizmal)ilaçlar en sık tercih edilen ilaçlardır. Adale gevşeticiler, vitamin ve mineral destekleri, kıkırdak onarımını uyararak kireçlenme önleyici ilaçlar yine tavsiye edilen diğer ilaçlardır.
 

İlaçların tedavide kullanım şekli tablet, enjeksiyon, dışarıdan sürülen merhemler şeklinde olabilir. Tablet alınıyorsa tok karına ve bir büyük bardak suyla içilmelidir. Aspirin kullanıyorsanız mideden bozulmadan geçen ince bağırsaklarda çözünen türler tercih edilmelidir. Doktorun verdiği dozdan şaşmayın; arada unuttuğunuz olursa telafi için asla çift doz almayın. İlaçlar hekimin önerisine uygun olarak hep aynı saatte alınmalıdır.

Osteoartritlerde akut ya da kronik ağrılar olabilir. Bu ağrıyı kontrol etmek için çeşitli ilaçlar kullanılır.  Çok şiddetli ağrılarda 1 haftadan uzun sürdürmemek kaydıyla narkotik analjezikler dahi kullanılabilir. Daha yaygın kullanılan ilaçlar non-steroid antienflamatuvar (NSAI) ilaçlardır. Bu ilaçların dozu, kullanım süresi, olası yan etkileri, birlikte kullanıldığı ilaçlarla etkileşimleri gözden uzak tutulmamalıdır. Başlıca yan etki gastro-intestinal sistemde görülür. Bu nedenle tıpkı kortizon için söylendiği gibi NSAİ’ler “iki ucu keskin kılıç" olarak kabul edilmelidir. Zira bir yandan hastalığı tedavi ederken diğere yandan da hastayı öldürebilecek düzeyde ciddi yan tesirler ortaya çıkarabilir. Ayrıca, böbrek hasarına, tansiyon yükselmesine, trombositleri azaltarak kanama riskini arttıracağı da hesaba katılmalıdır. 

NSAİ’ların Gİ yan etkilerini azaltmak için antasidler, “Proton pompa inhibitörleri“ gibi bazı destek ilaçlar beraberinde verilebilir. 
Bunun dışında kas gevşeticiler, vitaminler, dışarıdan sürülen merhemler, eklem kıkırdağının yeniden yapımını destekleyen glukozaminler ve eklem sıvısının kayganlığını arttırarak artozdaki sürtünme katsayısını azaltan intraartiküler hyaluronik asit enjeksiyonları da osteoartrit vakalarında başarıyla uygulanmaktadır. 

Kullanacağınız İlaçlar Konusunda Doktorunuza Sormanız Gerekenler 

Nasıl kullanacağı ve etki şekli iyi bilinen bir ilaçtan alınacak yarar kuşkusuz daha fazladır. Konuyu daha iyi kavrayabilmek için doktorunuza aşağıdaki soruları yöneltebilirsiniz: 

a) Bu ilacı günde kaç kez kullanacağım?
b) Yemeklerle birlikte mi alacağım?
c) Bir gün kullanmayı unutursam ne yapmalıyım? 
d) Kullanılan ilacın yararını azaltacak bazı yiyecekler ya da içecek (süt-yoğurt-alkol-ıspanak vb )var mı? 
e) Bu ilaçla beraber hafif bir ağrı kesici de kullanabilir miyim? 
f) İlacın yan etkileri var mı? Yan etkileri ortaya çıktığında ne yapmalıyım? 
g) Şu anda kullandığım ilaçlar ile bu verilen romatizma ilacı arasında olumsuz bir etkileşim olacak mı? 
h) Bu ilaçları ne kadar süre ve miktarda kullanacağım?

d) Kaplıcalar ve su içi tedaviler

Eklemleri üzerinde daha az stresli olan egzersizler “Su içi egzersizler” dir. Özellikle büyük eklemlerde (kalça, diz) osteoartriti olan hastalar için tavsiye edilir. Suyun kaldırma kuvveti nedeniyle suyun dışında yapılamayan bir dizi hareketin su içinde daha kolay yapılması oldukça dikkat çekicidir. Su içinde girdap uygulamaları, basınçlı duşlar tedavide etkinliği artıran diğer uygulamaadır. Kaplıcalar; içerdiği mineral bileşimi, radyoaktivitesi ve sıcaklığı nedeniyle su içi uygulamalarda en yüksek terapötik düzeye çıkılmasını sağlayan bir tedavi yöntemidir. Ülkemiz kaplıcalar açısından çok zengin bir ülke olduğunu bilmem hatırlatmakta yarar var mı?  

Kaplıcalar sadece kireçlenmelerde değil başta romatizma hastalıkları olmak üzere değişik hastalıkları olanlara da önerilir. 

1-İltihapsız romatizmal hastalıklar

2- Cilt hastalıkları 

3- Kadın hastalıkları 

4- Sindirim sistemi hastalıkları

5- Ürolojik hastalıkları

 6- Psikiyatrik hastalıklar

7- Estetik rahatsızlıklar

8- Dolaşım yetmezliği 

9- Akciğer hastalıkları

10-Anti-aging (Yaşlanmanın geciktirilmesi)

e) Çeşitli yardımcı cihazlar ( dizlik, bandaj, eklem düzeltici, ayakkabı desteği, korse, baston vb)

Osteoartrit hastaları çok kez hareket kapasiteleri kısıtlanmış kişilerdir. Bu nedenle ellerinde taşıyacakları en azından bir baston ya da koltuk değneği hatta yürüteç bile günlük yaşamlarını kolaylaştırıcı çözümler olarak önerilmelidir. Bunun dışında dizlik, genu varum deformitesini önleyecek diz ya da ayakkabı üzerinde düzeltici cihazlar, çeşitli ateller ve korseler çok sayıda hastanın hayata daha sıkı sarılmasında vesile olmuşlardır. Burada amaç konservatif yöntemlerle hastalığı kontrol altında tutmaktır. Ya da hiçbir zaman cerrahi yöntemleri uygulayamayacağımız hastaların yaşamını daha da kolaylaştıracak pratik kolaylıklar sunmaktır. Parmaklarında sorun olan hastaların kullanabileceği alışveriş çantaları, boyun ağrılarını önleyen özel okuma apareyleri, yazı yazarken ekstra kalın kalem kullanılması, ev ve bahçe işlerinde uzun saplı araçların kullanılması, özel oturma sandalyeleri kullanılması Osteoartrit rehabilitasyonunda kullanılan yöntemlerdir. Yürüme sırasında özel yürüme ayakkabıları, mutfak ve banyoda kullanılacak ekipmanlar (örneğin yükseltilmiş klozet, tutamaklar, raflar, özel çatal, açacak, tabak vb) bunlar için verilecek diğer örneklerdir.

f) Stres kontrolü, hastaları bilgilendirme toplantıları

Duygusal stres, bazen osteoartritlerde belirtilerin kötüleşmesine neden olur. Günlük yaşamın dayattığı çeşitli zorluklar vardır. Bunlar ailevi sorunlar olabildiği gibi parasal sorunlar, trafik sıkışıklığı, alışveriş zorlukları ya da gelecek kaygıları olabilir. Ağrı eşiğini düşüren bu gibi durumlarda basit sakinleştiricilerden psikolog ya da psikiyatrist yardımına kadar çeşitli önlemlere başvurulmalıdır. Stres yönetiminde kanıtlanmış bazı teknikler de önerilebilir. Gevşeme ve doğru nefes teknikleri, Biofeedback, hastalıkla başa çıkma eğitimleri zaman zaman başvurulacak yöntemlerdir. Bazen aynı sorunları taşıyan kişileri br araya getirerek yapılan eğitimler çok olumlu sonuçlar verir. Grup terapi niteliği taşıyan bu toplantılarda diğer kişilerin hastalıkları için buldukları pratik çözümler ve sorunlara karşı çıkışları diğer izleyenler tarafında benimsenerek hayata daha pozitif bakılması sağlanabilmektedir. “Hasta Okulları” olarak da isimlendirilen bu toplantılarda hastalık için neler yapılması gerektiği ve ilerlemesi durumunda nasıl önlemler alınacağı, tedavi yöntemleri hakkında genel bilgiler yeni geliştirilen tedavi çözümleri detaylı olarak anlatılır.

g) Cerrahi yöntemler (artroskopi, artrotomi, artroplasti, artrodez, tenotomi, Release op vb)

Eklem ameliyatılarındaki başarılı sonuçlara rağmen operatif girişimler osteoartritlerde her zaman son çare olmalıdır. Konservatif tedavi yöntemleri ile düzelmeyen şiddetli ağrıları, eklem instabilitesi olan ve hareket kabiliyetini büyük ölçüde yitirmiş kişiler ameliyat adayıdırlar. Günlük yaşam aktivitelerini gerçekleştirmede çok ciddi derecede zorlanan hastalarda yaşı ne olursa olsun çözüm olarak ameliyat düşünülmelidir.

Artroskopi

İlerlemiş osteoartrit vakalarında ilk yaklaşım en az invazif olan artroskopik yöntemlerdir. Burada eklem içine dışarıdan girilerek hem sorun daha iyi gözlemlenir hem de bazen daha uzun süreli olabilen tedaviye yönelik çözümler üretilebilir. 

 

Artrodez

Ağrının şiddetli olduğu ve daha girişimsel olan ameliyatların uygulanmasında zorluk olan hastalarda artrodez olarak da isimlendirilen eklemi dondurma ya da füzyon operasyonları yapılabilir. Hareket eksikliği bu operasyonun en ciddi dezavantajdır. Bazen diğer bir eklemdeki hareket mevcut sorunu telafi edebilir. En yaygın uygulandığı eklemler ayak ya da el parmak gibi küçük eklemlerdir. 

Osteotomi

Bazı eklemlerin kıkırdak kaybını durudurmak ya da daha doğru bir statik ile konumlandırmak için bazı kemikler kesilir ve onlara yeni pozisyonlar verilir. Osteotomi ağrılarda rahatlama sağlayabilir ve eklem hareket kapasitesini de sınırlamaz. Mevcut eklem hasarını önlemek ve ileride olması şart olan protez operasyonunu ötelemek için tercih edilebilir.

Artroplasti

Artık kullanılamayacak kadar bozulmuş bir eklem tümüyle çıkarılır ve yerine yapay eklem konulur. Vitalyum veya titanyum alaşımlı ve yüksek yoğunluklu polietilen parçalardan imal edilmiş yüksek teknolojili protezler kullanılarak yapılan ameliyatlarda çok ciddi başarılı sonuçlar alınmaktadır. 3 ya da 4. gün hasta üzerine basarak taburcu olmakta ve ameliyat öncesi şiddetli olan ağrılar geçmekte ve kaybedilen fonksiyonlar büyük oranda yeniden kazanılmaktadır.

Kireçlenmede Kumla Tedavi

KUM TEDAVİSİ Yaz günlerinde kuma gömülerek yapılan tedavilerin bir yarar sağlayıp sağlamadığı kireçlenme ve romatizması olan hastaların fazlaca merak ettiği konulardan biridir. 
İltihaplı romatizmalarda kumun veya diğer sıcak tedavilerin uygulama şansı hemen hemen hiç yoktur. Hatta birçoğunun seyrini bile etkileyerek hastalığın alevlenmesi de mümkündür. O halde kum banyosundan yararlanacak başlıca romatizmal hastalık halkın kireçlenme dediği “osteoartrit “ dir. 

Bunun dışında omurgayı tutan ilerleyici nitelikte bir hastalık olan halkın bambu hastalığı dediği “ankilozan spondilit" travma sonrası hareket sistemi bozuklukları çeşitli adale hastalıkları ve özelliklefibromiyaljiler kum banyosundan yararlanabilirler. Nesiller boyunca uygulanmış kum tedavileri için halk arasında olumlu bir bakış açısı ve iyileşeceğine ait güven vardır.

Şimdiye kadar kuma gömülmeyle ilgili ciddi bir olumsuzluk olmaması ona karşı olan ilginin devam etmesini sağlamıştır. Bu yüzden önemli bir ağrısı olmayanlar bile kışa hazırlık olsun diye veya kendilerini daha zinde ve sağlıklı hissetmek uğruna kuma gömülerekkum banyoları yapmaktadırlar. Halkın çok sevdiği geleneksel tedavilerden biri olan kuma gömülme tedavilerinde başı güneşten korumanın son derece önemli olduğunu bu işleme itibar edenler gayet iyi bilirler.

Kum Tedavisinde Kurallar

Sıcak kumlarla yapılan bu tedavinin deniz kenarında güneşin altında yapılması ek bir fayda getirmemektedir. Bir başka deyişle, herhangi bir ısıtıcıyla sıcaklığı yükseltilmiş kumların içine evde gömülerek yapılan bir uygulamadan farklı bir yarar getirmez. O yüzden kum tedavisinin mutlaka deniz kenarında olması gerekmez. 
Fakat uzun süre güneş altında kalmış hazır sıcak kumu elde etmek yerine başka yerde kumu bu derecelere kadar ısıtmak hiç kolay olmadığı için deniz kenarlarında bu uygulamayı yapan yaşlı kişilere sıkça rastlanması doğaldır. 
Kuma gömülme tedavisinin güneşin yatık olduğu saatlerde ve 30- 35 dakikadan fazla sürdürülmemesi önerilmektedir. 
Sabahları 10-11 öğleden sonra ise 16-17 arasında bu uygulamaların yapılması önerilmektedir. Bu sırada oturma pozisyonunda olan kişinin sırtını dayayacağı bir platformun olması, şapka giymesi ve susadığı zaman içeceği bir sıvının hazır tutulması gerekmektedir. Terleme ile beraber vücuda yararlı olan potasyum ve bazı mineral ve vitamin kayıpları olacağından bunun karşılanması amacıyla kum tedavisi olanların bunu takiben su veya vitaminli taze meyve sularını fazlaca tüketmeleri tavsiye edilmektedir.

Kum banyoları sadece adaleleri gevşetmekle kalmayıp bağışıklık sistemini harekete geçirerek vücudun savunma sistemlerini olumlu yönde çalıştırmaktadır. Eklemlerdeki kan dolaşımını artırarak onlarda olan yıpratıcı nitelikteki hastalıkların tedavisine katkı sunabilmektedirler. Uygulama sırasında dikkat edilmesi gereken diğer uyarıları şöyle sıralayabiliriz. 

Çok yaşlı ve kalbinden rahatsızlığı olan yüksek tansiyonlu kişilerin bu uygulamadan kaçınmaları gerekmektedir. Zira yüksek ısıya maruz kalındığında nabız hızlanır ve kalp üzerine binen yükler artabilir. Bu nedenle bunu devamlı sürdürmeye niyetli olanların doktor kontrolü altında olmalarında yarar vardır. 

Eklem İçine Enjeksiyon

Kireçlenmelerde bazen ağrılı bölge çevresine veya eklemin içine enjeksiyonlar yapılmaktadır. Eklem içine yapılan bu enjeksiyonların temel hedefi kıkırdak aşınmasını azaltmak ve bir nevi eklemi yağlamaktır. 
 

Tıpkı bir menteşe yağlandığında daha sessiz ve kolayca hareket edebiliyorsa akışkanlığı yüksek bazı sıvıların eklem içerisine verilmesi, benzer mekanizmalarla eklem hareketlerini kolaylaştırıp iyileşme başlattıkları bilinmektedir. Bu uygulamanın başlangıçta yılda 2 kez daha sonra yılda 1 kez tekrarlanması önerilmektedir. 

Yalnız bu enjeksiyonlar sırasında mikropsuz steril ortamda çalışılması son derece önemlidir. Eklem içerisine son yıllarda ozon enjeksiyonları yapılmasından yararlı sonuçlar alındığına ait bilgilere rastlanmaktadır. Bu nedenle diğer çözümlerin yetersiz kaldığı durumlarda alternatif olarak bu yöntem de tercih edilebilir

Güneş Bir Tedavi Mi?

Güneşin Yararları

Çok eski çağlardan beri dostumuz olarak bildiğimiz güneş günümüzde halen bir tedavi olarak kullanılıyor mu? Bunun cevabı elbette evet. Fakat koşulsuz olarak güneşten yararlanmak olası değil. Yani güneş son yıllarda hem dostumuz hem de düşmanımız olabiliyor. Nasıl mı? 


Güneş ışınları, ciltte zararlı serbest radikallerin  (bozuk oksijen molekülleri) oluşmasına neden olmaktadır. O halde bu zararlardan korunmak ve onları etkisiz hale getirmek için bazı destekler kullanmalıyız. Serbest radikallerin oluşmasını engellemek için vücutta yeterli miktarda glutasyon-peroksidaz enzimi bulunmalıdır. 
Bu enzim ise ancak selenyum yardımıyla aktif hale geçer. Selenyum; ekmek, makarna, et, süt, bazı balık ve deniz mahsüllerinde, salatalık ve Hindistan cevizinde bulunur. 
Burada görev yapan başka unsurlarda vardır. E vitamini bunların başında gelir. Ortamda oluşacak yok edici nitelikteki serbest radikalleri yok edebilmek için kendini kurban edecek kadar işine sadıktır. 
Şüphesiz bu amaçla vücuttaki E vitamini depomuz devamlı olarak kendini yenilemesi gerekir. Yapılan araştırmalara göre 16 saat süreyle dışarıdan destek alınmasa bile bu depo aktivitesini sürdürebilmektedir.

Serbest Radikal Savaşçıları

Şeftali, yer fıstığı, badem, fındık, hindi eti, ayçiçek yağı başta olmak üzere bazı yağlar E vitamini yönünden zengin besinler arasında yer alır. 
C vitamini ise en önemli serbest radikal yok edicisi olan E vitaminin gücünü artıran bir takviye görevi üstlenmiştir. Vücut C vitaminini biriktiremediği için devamlı olarak dışarıdan alınması gerekmektedir. 

Limon, portakal, mandalina, üzüm, greyfurt, yeşil biber, yeşil elma, maydanoz, çilek ve kivinin içerisinde bol miktarda C vitamini bulunmaktadır. 
Başka bir serbest radikal savaşçısı da beta karotendir. Özellikle saldırgan ve tahrip edici serbest radikallere karşı beta karotenler ciddi mücadele eden unsurlar arasında yer alır. 
Bağışıklık sistemini de destekleyen karotenlerin bazıları ışık ve oksijen yardımıyla A vitaminine dönüşürler. Karotenler genel olarak turuncu, sarı ve kısmen de yeşil sebzelerde bulunurlar. Patates, kayısı, kabak, ıspanak, biber, kara lahana, salata gibi sebzeler karoten açısından zengin gıdaların içerisinde yer alır.

Güneşte Dikkat Edilecekler

Güneşte fazla kalan ve terleyen kişilerin bir başka sorunu da bu sırada vücut için yararlı birçok elementin terle dışarı atılmasıdır. Bunlar arasında potasyum ve kalsiyum önemli yer işgal ederler. Kalsiyum kaybı güneşe karşı olan dayanıklılığın azalmasında rol oynayabilir. Güneş alerjisi olan kişilerin daha güneşe çıkmadan önce ve sonrasında kalsiyumdan zengin besinleri alması hatta menopozdansonraki kadınlarda ve yaşlılarda ek olarak kalsiyum alınması gerekmektedir. 
Kalsiyum şüphesiz başta süt ve diğer süt ürünleri olmak üzere kılçıklı küçük balıklarda, bazı yeşil sebzelerin içerisinde yer almaktadır. O yüzden her nedenle olursa olsun güneşlenmek isteyenlerin beslenme yolu ile güneşin zararlı etkilerinden korunmaları mümkündür.
Başta ciltte olmak üzere bu gibi zararlı etkileri azaltabilmek amacı ile güneşe çıkacak kişilerin bazı koruyucu krem veya doğal maddeleri sürmeleri salık verilmektedir. Kaldı ki güneşten yararlanmak isteyenlerin bu etkiyi yükseltebilmeleri için güneşte fazla kalmaları gerekmediği unutulmamalıdır.

Güneşlenme sırasında ; 
Güneşin yüksekliği yani o andaki saat 
Bulunulan yerin yüksekliği,enlem ve boylamı 
Atmosferin durumu ( bulut-sis,hava kirliliği ve ozon tabakası) 
Güneş ışınlarının vurduğu yerden yansıması ( kardan, kumdan bir ölçüde sudan).


Bu kapsamda güneş tedavisinin güneşin dik olmadığı saatlerde yapılması önerilir. Güneşlenme, sabahları 10-11, akşamları ise 16-17 arasındaki saatlerde ve en fazla her seferinde 45 dakikadan fazla sürdürülmemesi gereken bir tedavidir. Nispeten yaşlı, güneşe karşı hassasiyetleri olan kişilerde bu sürenin 20-25 dakikayı aşmaması gerekmektedir.

Bronzlaşma

Elbette bu uygulama sırasında güneşle temas halinde bulunan vücut yüzeyinin olabildiğince geniş olması söz konusudur. O yüzden uygulamalar sırasında vücudun hem ön hem de arka yüzünün güneşlendirilmesi hedeflenmelidir. Sadece yüz ve kolların açıkta bırakıldığı bir güneşlenmeden beklenen yararlar sağlanamaz. Güneşlenmenin yapıldığı yerde direkt gelen ışınlara ek olarak çevrede bulunan kar, kum veya suyun ekstra etkisinin göz ardı edilmemesi gerekir. Nitekim karda oluşan yanıklar nedeniyle ciddi sorunlarla karşılaşılır. Üstelik ultraviyole ışınlarının gözlerde geçici körlük yapma olasılıklarına karşılık koruyucu gözlüklerin hem kar hem de kumda güneşlenirken kullanılmalıdır. 


Camın arkasından gelen güneşin veya bir örtü veya giysinin altından geçen güneş ışınlarının tedavi edici etkisi yoktur. Tedavi etkisi olup olmadığının pratik olarak anlaşılması için ciltte renk değişikliğinin olması gerekmektedir. Tıpkı mayonun altında kalan yerlerin beyaz kaldığı gibi... 
Beyaz kalan bu bölgelerde güneşin herhangi bir yararlı etkisinin olmadığı söylenebilir. Güneş altında kalma ile ortaya çıkan bukararma ciltte bulunan melanin pigmenti sayesinde olmaktadır. Şüphesiz talep edilen renk değişikliğinin hemen ilk seferde değil bir süre tekrarlanması halinde sağlanması daha doğal olanıdır. Yoksa bir defa da uzun süre güneşte kalarak renk değişikliği istenmesi son derece yanlıştır. Bu şekilde bir seferde güneş altında uzun kalınması ile kararma değil cildin üst tabakasını kaldıran alttaki tabakaları da tehdit eden güneş yanıkları olmaktadır. 


Ortalama 5-6 defa uygulama yapıldıktan sonra ciltte yeterli renk değişikliği olur. Bundan sonra güneşten beklenen yararlı tesirlerden biri olan D vitamini sentezi giderek yavaşlamaya başlar. Cilt tamamen karardıktan sonra güneşlenmeye devam edilmesinin tedavi edici etkisi yoktur. Etkinin devam etmesi için birkaç günde bir güneşte daha kısa süre kalınması yeterli olabilecektir.

Güneşin Tedavi Etkisi

Güneşin tedavi edici etkisi ciltte bulunan 7-dehidro-kolesterolün D vitaminine dönüşmesi ile gerçekleşir. Bu dönüşüm güneşle temas sırasında ilk 20 dakika içerisinde gerçekleşir. Daha fazla güneşte kalınması bu miktarı artırmaz. Ancak 3-5 saat sonra sentez yeniden gerçekleşebilir. Bu işlem tıpkı sadece günde birkaç defa makinelerini çalıştıran bir fabrikaya benzer. O halde gerekli D vitamini sağlamak için her gün saatlerce güneşte kalınmasının hiçbir faydası yoktur. 
Güneş ışınlarının bir bölümü deride bulunan ilk tabakadan yansırken bir kısmı da emilir. UV A daha ziyade üst tabakalarda kalırken UV B daha derin tabakalara inebilmektedir. 
Güneşlenmeye karar veren kişilerin yüzlerindeki makyajı silmeleri olabilecek zararları azaltmak için şarttır. Öte yandan ciltteki toz ve kirler olumsuz sonuçlara yol açabilir. Denizden çıktıktan sonra üzerindeki ıslaklığı almadan güneşin altına uzanan kişilerde ıslak olan yerlerde ısının ve ultraviyole ışınlarının değişik oranlarda emilmeleri bazı renk farklılıklarına yol açabilmektedir. 
Güneş altında terleyen kişiler benzer şekilde kurulanmaları halinde bu gibi sorunlar daha az ortaya çıkabilmektedir. Üstelik ıslak mayo ve çamaşırların mantar, romatizmal hastalıklar bazı kadın hastalıklarını tetiklemesi söz konusu olduğu için mutlaka ıslanan mayoların güneşlenme veya diğer zamanlarda değiştirilmesi önerilmektedir

Güneşin Zararları

Güneşin zararlı olduğu düşüncesi son 25 yıldır ön plandadır. Ozon tabakası güneşin zararlı etkilerinden bizleri koruyan bir kalkan işlevi görmekteydi. Fakat önce Avustralya üzerinden başlayan ozon tabakası delinmesi güneşin olumsuz etkilerinin bir anda tüm dünyada artmasına neden oldu. Başta çeşitli soğutucu ve klimalarda daha sonra birçok endüstriyel atık gazlarda bulunan floro-klor karbon gibi maddeler havaya karıştıklarında inanılmaz bir biçimde 25 km yükselerek ozon tabakasını mahvetmektedir. Gelişmiş ülkelerde yasaklanmasına rağmen halen dünyada yılda 800.000 ton bu gazdan kullanıldığı bilinmektedir. 


Aşırı sıcaklar, büyük orman yangınları, zehirli atıklar, arıtılmamış fabrika atıkları bu zararlı gelişmeyi maalesef hızlandırmaktadır. Floro-klor karbon atımının tamamen durdurulması halinde bile ozon tabakası kendisini onlarca yıl sonra yenileyebilecektir. Güneşin geldiği bölgedeki ozon tabakasının inceliği güneş altında kalma süresini belirlemektedir. O yüzden bu bölgelerde ultraviyole ışınların derecesi özel yöntemlerle ölçülerek gereken önlemler konusunda kamuoyu bilgilendirilmelidir. Bunun yapılmadığı yerlerde güneşlenen insanların tehlikede olduğu unutulmamalıdır. Özellikle küçük çocuk ve yaşlıların koruyucu faktörü yüksek olan kremler kullanarak güneşe çıkmaları kuvvetle önerilmektedir. Buna dikkat edilmediği takdirde kısa sürede kalınsa bile ileride başka sorunlara da yol açabilecek güneş yanıkları oluşmaktadır. 


Daha uzun güneşte kalanlarda ciltte erken yaşlanma belirtileri ortaya çıkmaktadır. Bronz bir tenle dolaşmak için yaz ve kış güneşte veya çeşitli ultraviyole aletleri altında kalan bu gibi kişilerde erken yaşlanma olayı sadece ciltte kalmayıp tüm organizmayı içerisine alan bir tahribatı başlatmaktadır. Güneşte fazla kalan hassas kişilerde ciltte geçici bazen de kalıcı lekeler ortaya çıkabilir.

“ Güneş giren eve doktor girmezmiş “

Güneşle beraber alkol alınması ve sigara içilmesi bu tahribatı inanılmaz ölçülerde artırmaktadır. Alkol deride damarlanmayı artırmakta, sigara ise cildin beslenmesini bozarak kırışıklıklara yol açabilmekedir. 
Sıcağın yoğun olduğu saatlerde alkol alanlarda beyin kanaması riski büyük ölçüde artmaktadır. Özellikle yoğunluğu ve derecesi yüksek alkol alınması bu tehlikeyi daha da büyütmektedir. Eğer içilecekse akşam ve serin saatlerde veya derecesi düşük alkol türleri tercih edilmelidir. İçme süresi uzun tutulmalı yanında mutlaka bir şeyler yenmelidir. Yüksek yoğunlukta içkiler için ise buz ve su fazlaca katılarak bu yoğunluğun seyreltilmesi yoluna gidilmelidir. 


Şüphesiz güneşte fazla kalınması bazı kişilerde cilt kanserlerine yol açabilmektedir. Açık havada çalışmak zorunda kalan işçiler, tarımla ve balıkçılıkla uğraşanlarda bu duruma daha sık rastlanmaktadır. 
Çok eski yıllarda söylenen “Güneş giren eve doktor girmez“ sözü bu nedenlerle tarihe karışmak üzeredir. O dönemlerde güneşten uzak ve sağlık ve beslenme koşulları yetersiz ortamlarda yaşayan insanların bulunduğu toplumlarda başta raşitizm, 
tüberküloz, osteomalazi gibi hastalıkların sık görülmesi bu özdeyişin ortaya çıkmasını sağlamıştır. 
Tüberküloz o kadar yaygındı ki ülkemiz dahil tüm dünyada çok sayıda sanatoryum ve prevantoryumlar bulunmaktaydı. Bunlar elbette ağaçların fazlaca olduğu yüksek ve güneşli bölgelerde inşa edilmekteydi. Bunun yanı sıra güneşle ilgili başka ilginç ayrıntılar da söz konusudur. 
 Evlerin camdan içeri geçen güneşin tedavi edici etkisi hemen hemen yoktur. Fakat güneşin, ortamdaki olumsuz nemi alıp havadaki mikrop, küf ve mantarları yok ederek son zamanlarda tanımlanan “Hasta edici bina sendromuna“ yakalanmaktan koruyan etkisi de göz ardı edilmemelidir.

 

Güneşlenme Tedavisi

D vitaminin başta raşitizm ve osteoporoz ve osteomalazi'nin tedavisinde önemli yeri olduğu bilinmektedir. Bu nedenle 1920’li yıllardan 60’lı yıllara kadar koruyucu olması amacıyla D ve A vitaminini bolca içeren balık yağları veya hapları aşırı derece kullanılmıştır. 
Aylarca hiç güneş görmeyen kuzey ülkelerinin çocukları için tercih edilen bu yöntem bizim ülkemiz için de bilinçsizce kullanılmıştır. Marshall yardımı çerçevesinde gerçek bir hayvancılık ülkesi olan Türk çocuklarına hakiki süt yerine Amerikan süt tozlarından hazırlanan kötü kokulu sütler içirildiği dönemler olmuştur. Bizim yaşlardakilerin bu günleri buruk bir şekilde hatırlayacaklarını zannediyoruz. 


Aynı şekilde annelerin her akşam yatarken kaşıkla bu kötü kokulu balık yağlarını bizlere zorla içirmeleri de anılarımıza yerleşmişdir. Halbuki vitaminler içerisinde yağda eriyen grupta yer alan A ve D vitaminlerinin az alınması kadar fazla alınmalarının da zararlı etkisi olduğu çok sonraları kamuoyunun bilgisine sunulmuştur. 

Güneşin tedavi amacıyla önerildiği çok sayıda hareket sistemi hastalıkları bulunmaktadır. 
Osteoporoz, 
Osteoartrit 
Fibromiyalji 
Yumuşak doku romatizmaları 
Bambu hastalığı “ Ankilozan spondilit “ 
Travma sonrası eklem ve kaslarda ortaya çıkan bozukluklar 

Kuşkusuz tüm bu hastalıklarda güneşe ek olarak çeşitli egzersizler verilmektedir. Güneşlenmenin deniz kenarında olması halinde düzenli yüzmelerin yapılması tedavi etkinliğini artıracağı akıldan çıkarılmamalıdır. Elbette denizin de başlı başına bu gibi hastalıklar üzerinde büyük yararları olduğu da bir gerçektir.

Kireçlenmede Egzersizin Yeri

Egzersiz yapmayı yaşamınızın bir parçası haline getirebilmek için; onu zevkle ve isteyerek yapacağınız bir eğlenceye dönüştürmelisiniz.


Kireçlenme (Osteoartrit) hastaları egzersize başlarken bazı kurallara riayet etmelidir. Başlangıçta düzenli fakat düşük tempoda egzersiz yapılmalıdır. Zamanla bu tempo artırılmalıdır. Ağır, yorucu ve bıktırıcı egzersizlerden daima kaçınılmalıdır. Egzersizin, hareket eden eklemlere giden kan akımını artırarak düzelmesine ciddi katkılarda bulunacağı göz ardı edilmemelidir. 
     
Egzersiz uygulamalarında, motivasyonu kamçılayacağı için birlikte yapılan toplu egzersizler özellikle önerilmektedir. Haftada en az 3 kez ve her seferinde 40 dakikadan az olmayan egzersizlerin tedaviye büyük katkısı vardır. Arada sırada ve düzensiz yapılan egzersizlerin tedavi edici değeri hemen hemen yoktur.

Egzersiz Yöntemleri

Su içi egzersizler osteoartritli hastalar için çok faydalı ve zevklidir. Yüzmek, kalbi ve kasları güçlendirir, ağrıyan eklemleri rahatlatır. 24-25 derece su ideal sıcaklıktır. Kuşkusuz bu gibi egzersizleri su içinde yapmak dışarıda yapmaktan daha kolaydır. 

Kireçlenme hastalarının bir kısmı bisiklete binmekten faydalanır. Fakat bu tercih hekimle paylaşılmalı ve onun önerileri dikkate alınmalıdır. Önerilen bisiklet, evde kullanılan bir egzersiz bisikleti veya dışarıda kullanılan bisiklet olabilir. 
İlk anda dans etmek bir egzersiz olarak düşünülmez. Halbuki, dans iyi bir egzersiz seçeneği olabilir. Kuşkusuz egzersiz için sadece dans değil,  halk müziği eşliğinde yapılan folklorik oyunlarda tercih edilebilir. 
Egzersiz ağrı, acı verince derhal bırakılmalıdır. Her gelen gün ortaya çıkacak değişikliklere hazırlıklı olunmalıdır. Çünkü geçen hafta kolay yapılan bir egzersizin bugün yapılması ağrılı ve hatta imkansız olabilir. 
     
Lütfen sabırlı olunuz. Sabır, sizi giderek daha önce yapamadığınız birçok egzersizi kolayca yapmanıza ve bunun yansıması olarak da günlük yaşamda eskiden karşılaştığınız birçok sorun karşısında daha rahat ve dirençli olmanıza yol açacaktır.

Hangi Eklemde Hangi Egzersiz

Kireçlenme hastalığının tedavisinde hastalığın evresine ve kireçlenmiş eklemin konumuna göre değişik egzersizlerin yaptırılması söz konusudur. 
 

Ayakta durma ve yürümemizi sağlayan vücudun en büyük kası bacağın üst kısmındaki 4 başlı adaledir (kuadriseps ). Bu büyük kası bir dirence karşı çalıştırarak yaptırılacak egzersizler, hem adalenin gücünü artırır, hem de diz eklem hareket açıklığını ideal düzeyde tutmamızı sağlar.    

Sandalyede oturur durumda olan kişinin ayak bileğine bir ağırlık takılır. Daha sonra ayaktaki bu ağırlıkla beraber ayak 90 dereceye kadar kaldırılır. Bu seviyeye gelince 5 saniye kadar beklenir ve yavaşça ayak ilk konumuna yeniden getirilir. 
Ağırlık kişiden kişiye değişmekle beraber ortalama 1 kg ile başlanır ve zamanla bu ağırlık giderek artırılır. Her hafta artış yapılarak 5–6 kg’a kadar çıkılır. Ağırlık ya spor mağazalarında satılan ve ayak bileğine bağlanan hazır ağırlıklar şeklinde ya da elde yapılmış basit bir kum torbası tarzında olabilir. 
Kuşkusuz diz eklemine yaptırılacak hareketler bu ağırlık egzersizleriyle sınırlı değildir. Bunun dışında dizlere yaptırılabilecek farklı egzersizler de mevcuttur.